Goscinny ve Uderzo’nun 1968 olayları sonrası 1971 yılında tefrika etmeye başladıkları Tanrılar Sitesi macerası, her sayfası her paneli ile zülfiyâre dokunan bir çizgiroman.
Galyalı Asteriks hepimizin malumu. Sihirli bir iksir sayesinde koca Roma İmparatorluğu’na kafa tutan bir köyün; özellikle kahramanımız ve yakın arkadaşı Oburiks’in maceraları. Genel olarak olan biten de Romalı lejyonerlerin pataklanması, yöneticileriyle dalga geçilmesi için Galyalıların çeşitli coğrafyalarda, çeşitli milletlerle yollarının kesişmesi.
Tanrılar Sitesi macerası ise Asteriks’in köyü etrafında gelişiyor. Orman ve deniz arasında, asude bir mevkide gizli kalmış beldeyi bir türlü fethedemeyen Sezar, çareyi yüksek Roma kent kültürü ile bu köyü asimile etmekte bulur. Şüphe yok ki iyi bir plan! Zira bizler de tecrübe ettik ki; köylülerin köyü şehre taşıması lümpenlik ama limon bahçelerinin dibine kadar asfalt dökmek medeniyet, zeytinliklerden bozma yazlık sitelerin beton çatılarına çim ekmek sürdürülebilir/çevreci mimarlık, koca pencerelerden manzaraya dalıp devamlı klima çalıştırmak konfor, şehrin ritmini, kalabalığını küçücük meydanlara taşımak eğlence, şezlongta bile wi-fi’sız kalmamak hak ve yöre ahalisini ayak işlerine koşmak da turizmdir!
Nitekim Yüce Sezar da vasat bir yatırımcı/müteahhit gibi “pazarlama maketi”nin başında nutuk irad ederken, benzer lakırdılar eder. Bize şiar olması gereken vecize de bu esnada sarf edilir “Ormanı ortadan kaldıracağız ve yerine bir doğal park yapacağız!”
Medeniyet iddiası taşıyan her proje gibi bu proje de gözünü ilk ormana dikerek işe başlar. Ağaçları kesmeleri için köleler çalıştırılır. Galyalılar köleleri kendi taraflarına çekmek için sihirli iksirlerini bile paylaşırlar ama –elbette– kölelerin öncelikleri sistemi değiştirmek değil mevcut durumdan daha çok pay kapmaktır.
Kentli Romalıları “barbar” Galyalıların köyünün dibine yerleşmeye ikna edebilmek ise başka bir meseledir. Haliyle pazarlama yöntemleri devreye girer. Mesela, arenada yapılacak bir çekilişte, bir talihli bu evlerden birinin sahibi olacaktır. Dağıtılan tanıtım broşürü –ancak– bugün bilboardlar, gazete sayfaları, televizyon reklamları ve sosyal medyada gördüğümüz “ciddi” reklam araçları kadar komiktir.
“Tanrı gibi yaşamak ister misiniz!”
“Roma merkeze sadece üç haftalık mesafede…”
AVM (Proje kapsamında)
Hamam & Spor Merkezi (Proje kapsamında)
Gösteri Merkezi (Proje kapsamında)
Uzun uzun bir ailenin nasıl da refah ve huzur içinde yaşayacağının anlatıldığı bu broşür Ankara’da pazarlanan “Sanat, Estetik ve Tecrübenin hayat bulduğu After Life Villaları, Başkentin ortasında Cennetten bir köşe…” iddiası ile paralellik arz etmiyor mu? (After Life: Yaşamdan Sonra!!!)
Maceranın devamında Türkbükü koyuna deniz uçağı indirmeseler de, Galya Köyüne komşu olan Romalılar da huzur bozacak kibir, ahmaklık ve umursamazlıkla hayatı altüst ederler. Hepimiz farkındayız ama üç ay keyif çatmak için sahillere akın eden şehirlilerin sebep oldukları tahribat, günümüzde bile İstanbul’da burnumuza çarpan “kebap kokusu” kadar tartışılmamaktadır.
Bu çok komik ve aşinası olduğumuz meseleleri yarım asır evvel konu etmiş maceranın önemli bir karakteri ise mimar Gecekondus’tur (Fransızca’da: Anglaigus, İngilizce’de: Squareonthehypothenus, Almanca’da: Quadratus, Flemenkçe’de: Campus. İsmin Türkçe tercümesi çok matrak olmakla birlikte, hazin tabii). Yüce Sezar’ın teveccühüne mazhar olmuş genç saray mimari ihalesiz, yarışmasız Tanrılar Sitesi işini üstlenir. Medeniyetin taşıyıcısı tecrübesiz, kibirli gencin; şantiyenin olağanüstü çetin şartları altında otoriter bir muhterise dönüşmesi ve bu karakter hakkında çizer Uderzo’nun “Gecekondus gibi epey mimarla tanışmışlığım vardır” demeci de bize has sandığımız meselelerin, nasıl da küresel olduğuna dair ipuçları barındırır.
Gecekondus, 1982 yılında Uderzon’ya ait, az bilinen bir albümde de boy gösterir (zaten Goscinny 1977 yılında vefat etmiştir). Esas itibarıyla bu kısa hikaye prefabrik bir inşaat elemanı olan PPB Saret Sisteminin promosyonundan başka bir şey de değildir.
Macera Sezar’ın “mimarlığın nasıl da asil bir tutku olduğu” mealindeki nutku ile başlar ve –adet olduğu üzere– Romalılar ve Galyalılar arasında bir inşaat yarışması fikri ile gelişir.
Elbette yarış adil değildir, Gecekondus’un dahil olduğu hileli bir kura ile Romalılara düz bir arazi verilirken, Galyalıların payına da engebeli parsel düşer. O da yetmez Romalılar yapılan işleri de sabote ederler. Yarışa giren Galya kabilesinin şefi yardıma kahramanlarımızı çağırır ve onlar da PPB Saret Sistemlerinin logosunu taşıyan bir at arabasıyla yola revan olurlar.
Problem sihirli iksirle çözülemeyecek denli çetin, mühendislik bilgisi gerektiren bir nitelik arz etmektedir. Scientifix isimli bir mühendis işi “basit ekonomik ve hızlı” çözmek için mucize bir taşıyıcı modüler sistem tasarlar.
Sistemin ne denli kârlı, esnek, güçlü olduğunun farklı vesilelerle anlatıldığı ve elbette Romalıların hezimete uğradığı macera Galyalı mimarın, PPB sistemini tasarlayan mühendise “Ustam Lecorbusix daha iyisini yapamazdı,” övgüsüyle tüm albüm amacına ulaşır.
Koleksiyon nesnesi haline gelmiş bu promosyon albümde PPB Sistemine dair çizim, ebat ve hesaplara da yer verilmiş.
Tanrılar Sitesi’nden bir inşaat şirketinin promosyon albümünü resimlemeye dek geçen zamanda Goscinny’nin vefatı, para veya başka hangi unsurlar etkilidir? Kestirmek güç. Ancak mimarlık, tasarım ve hatta mühendislik kültürünün gelişmiş toplumlardaki “popüler damarının” nasıl da gürül gürül aktığını görmek son derece keyifli.